Ali Ağaoğlu’nun Ayazma’da inşa ettiği konutları tanıtmak için çektiği reklamları görmeyeniniz yoktur muhtemelen. Ve muhtemelen çoğunuz bu reklamları gördüğünde, yapmacıklığı ve çiğliği ile sinirleri bozan bir reklam olduğu için az ya da çok sinirlenmişsinizdir. Herkesin sinirlenme nedeni farklı olabilir hepsinde de haklılık vardır mutlaka. Benim sinirlenme nedenim ise 5 yıllık bir hikayeye dayanıyor. Benim hikayem değil… şahit olduğum, taraf tuttuğum ve müdahil olmaya çabaladığım bir kavganın, bir mücadelenin hikayesi. Aslında hikayeyi kendi özneleri bir anti-reklam filmi çekerek çok da güzel anlattılar. https://ayazmamagdurlari.wordpress.com/ adresinden görülebilir.
2004 yılında TOKİ, Küçükçekmece Belediyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ayazma’da bir konut projesine başlamaya karar verirler. Ayazma Mahallesi kentin en değerli bölgelerinden biri haline gelmiştir. Ayazma projesinin tanıtıldığı siteden, kendi ağızlarından dinleyelim;
“Atatürk Olimpiyat Stadına komşu yaklaşık 200 dönümlük bir arazi üzerinde inşa edilecek, … TEM otoyoluna cephesi ve Metro bağlantısı ile bölgedeki tüm işyerleri, sanayi ve yerleşim yerlerine bulunmaz bir ulaşım kolaylığı …”
Tam da İstanbul’un zengin ahalisi ve zenginlere özenen yeni yetmelerine uygun bir bölge değil mi? Bu üç koca kuruluş da öyle düşündü ve inşaata başlamak için büyük heyecan duydu. Fakat önlerinde bir engel vardı. Bu bölge aynı zamanda güneydoğudan zorunlu göçle İstanbul’a sürülmüş insanların yaşadığı bir gecekondu mahallesiydi. 1730 ailenin yaşadığı koca bir mahalle. Bugün boş bir araziymişçesine pişkin pişkin yapılan reklamlar işte bu 1730 ailenin hayatını alt üst etme pahasına, kentsel dönüşüm projesi adı verilerek bölgeye el konmasıyla var olabiliyor ancak!
Ailelerin büyük bir kısmı sözleşme imzalayarak 2005 yılında Bezirgânbahçe’deki TOKİ konutlarına taşındılar. “Eh ne güzel işte daha ne istiyorlar? Mis gibi evler” demeyin. TOKİ konutları bunlar; daha taşınmadan sıvaları dökülen, her yağmurda çatısı akan “yepyeni” konutlar. “Kira öder gibi” diye pazarlanan koşulların hiç de “uygun” olmadığı kısa zamanda ortaya çıktı. Her ay borçları katlanarak artan yeni Bezirganbahçelilerin büyük bir kısmı konutlarını borcuyla satmak ve yeniden gecekondulara taşınmak zorunda bırakıldılar. Bu sefer kendi evlerine de değil kiraya çıktılar ve daha da yoksullaştılar.